Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Hisar dergisinde (Eylül 1975) yayımlanan makalesinin bir bölümünde şöyle yazıyor:
Bir sosyal çevrede günlük hayatta kullanılan kelime ve cümleler, ortak dili meydana getirir. Bunun sınırını çizmeye imkân yoktur.
Bu çevreyi teşkil eden insanlar okur yazar iseler, böyleleri konuşmalarına gazete, dergi veya kitapta okuduklarını da karıştırırlar. Kültürlü insanlar için kitap, içinde yaşadıkları çevre ve dünyadan daha geniş, derin ve zengin bir âlem teşkil eder. Ahmet Hamdi Tanpınar, konuşurken bazen, Fransızca cümleler zikrederdi. Bu züppelikten değil, fikirlerini daha net ifade etmek içindi.
Derin kültür konuşma ile değil, kitaplarla elde edilir. Bir veya birkaç kitapla değil, yüzlerce kitapla… Boş vakitlerini kitap okumakla geçirenler, yüzlerce kitap okuyabilirler. Biz okuduklarımın pek azını başkalarına aktarırız. Kültürlü bir insanın fikir ve his dünyası, konuşmalarından kat kat geniştir. Konuşma bir insan hakkında pek az bilgi verir. Kültürlü bir insanı tanımak için okuduğu, bilhassa tekrar tekrar okuduğu kitapları bilmek lâzımdır. Nice insanlar vardır ki, sükûtlarının arkasında uçsuz bucaksız bir fikir deryası dalgalanır.
Bu yazının yayımlanmasının üzerinden 40 yıl geçmiş.
Türkiye’de halkımızın haber aldığı kaynaklar arasında birinci sırada televizyon yer alıyor. Televizyon neyi veriyorsa onu alıyoruz. Okuyan insanımız az. Onların da okudukları arasında gazete, dergi ve kitaplara göre internet üzerindeki “paylaşımlar” giderek daha geniş yer tutuyor.
“Türkiye’de dergi okuma oranının % 4, kitap okuma oranının ise % 4,5 olduğunu açıklayan Erçelebi, “Ülkemizde gazete okuma oranı % 22, radyo dinleme oranı % 25, televizyon izleme oranı % 94 olarak tespit edilmiştir. Japonya’da kişi başına düşen kitap sayısı yılda 25, Fransa’da 7. Türkiye’de ise yılda 12 bin 89 kişiye 1 kitap düşüyor. Toplam nüfusu sadece 8 milyon olan Azerbaycan’da kitaplar ortalama 100 bin tirajla basılırken, Türkiye’de bu rakam 2 bin- 4 bin civarında basılmaktadır.” [Kaynak]
Teknoloji gelişse de, kitabın yukarıda alıntıladığım yazıda belirtilen “daha geniş, derin ve zengin bir âlem” olma özelliği hiç de değişmiş değil. Bugün de, 40 yıl önce olduğu gibi, derin kültür, ne konuşma, ne radyo ve televizyon, ne de internet ile elde edilebilir. Derin kültüre giden yol kitap okumaktan geçiyor.
Sosyal medya ve internet çağında herhalde tüm dünyada kitap okuma oranlarında bir düşüş olmuştur. Biz ise, zaten zayıf olan okuma alışkanlığımızı galiba büsbütün kaybediyoruz. Okumamak için bahanemiz her zamankinden çok ve bunun sonucu olarak kültürümüz her zamankinden sığ.
Televizyonun bir belleği olmadığı gibi bizim de sadece televizyondan beslenen hafızamız oldukça zayıf. Olan biteni çok yakın geçmişten bile kopuk olarak, sadece televizyondan o an bize aktarılanlarla anlamaya ve yorumlamaya çalışıyoruz. Dün bilinmeden bugün anlaşılabilir mi? Yarın için fikir yürütülebilir mi?
Televizyon kanallarının durumu malum. Toplumdaki ve tüm toplumsal kurumlardaki sonuç ortada. Sebepsiz sonuç yok.
Avukat, yazılım geliştirici. Amerika’da yaşıyor.